Bugün Ankara ile başlayan Türkiye ziyaretim, çoğunlukla Putin rejiminin egemen bir ulus olan Ukrayna’ya acımasız, nedensiz ve yasadışı saldırısı nedeniyle ortaya çıkmış birden fazla küresel kriz yaşadığımız bir ortamda gerçekleşiyor. Enflasyon tüm dünyada zirve yapıyor. Borçlar birikiyor. Enerji fiyatları yükseliyor. Ve küresel olarak, insanlar ailelerinin karnını doyurmakta zorlanıyor ve tüm bunlar, bizler hala pandeminin etkileriyle baş etmeye çalışırken gerçekleşiyor. Ve her ne kadar haber başlıklarında, anlaşılabilir bir şekilde, savaş egemen olsa da, kronik iklim değişikliği tehdidi ortadan kalkmış değil ve artık iklim değişikliği ile çevresel güvenlik, enerji ve ulusal güvenlik ile eşanlamlı ifadeler haline geldi.
Günümüzün mevcut parçalı jeopolitik durumuna rağmen, ülkeler, bu harika ulus da dahil, iklim değişikliği ile mücadele için tarihi sözler verdiler. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında Türkiye, iklim değikliğine ilişkin Paris Anlaşması’nı onayladı. Ayrıca 2053 itibarıyla net sıfır emisyon sözü de verdi. Ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu neredeyse 200 ülke, geçtiğimiz Kasım ayında Birleşik Krallık’ta gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP26’da tarihi Glasgow İklim Sözleşmesi’ni kabul etti.
Glasgow İklim Sözleşmesi, ortalama küresel sıcaklıktaki artışın sanayi öncesi seviyelerin üzerinde 1.5 derece ile sınırlandırılabilmesi olasılığını canlı tutuyor ki bilim bize bu rakamın, iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmamıza imkan sağlayacağını söylüyor. 1.5 derece kulağa çok büyük bir rakammış gibi gelmeyebilir ama yeryüzünün iklimi dediğimiz karmaşık ve hassas sistemde her bir küsurat, çok büyük bir fark yaratıyor. Sanayi öncesi dönemlere göre sıcaklıklar şimdiden 1 dereceden fazla artmış durumda ve geçen yıl şimdiye kadarki en yüksek sıcaklıkların ve yıkıcı orman yangınlarının görüldüğü Türkiye de dahil, dünyanın dört bir tarafında aşırı hava koşulları yaşanıyor.
Glasgow İklim Sözleşmesi, tüm ülkeleri kömür enerjisi kullanımına kademeli olarak son vermeye çağırıyor ve küresel ısınmadaki artışın sınırlandırılabilmesi için 2030 emisyon indirim taahhütlerini 2022 sonu itibarıyla gerektiği şekilde güçlendirip yenilemelerini istiyor. Ayrıca, COP26’nın müzakere odalarının dışında ülkeler ve firmalar, kritik sektörleri temizlemek için çok kapsamlı taahhütler verdiler.
Örneğin Türkiye, hep birlikte dünya ormanlarının yüzde 90’dan fazlasını oluşturan diğer 140 ülkeye katılarak, 2030 itibarıyla orman kayıplarının ve azalmasının durdurulup tersine çevrilmesi sözünü verdi. Neredeyse 40 ülke ve 11 uluslararası araç imalatçısı ile birlikte, temiz enerjili araçlara geçişi hızlandırmayı öngören COP26 beyanını imzaladı. Bunların yanı sıra Türkiye, temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanılmasını hızlandırmak ve mesela çelik gibi alanları da kapsayacak şekilde bu teknolojilerin herkes için karşılanabilir ve erişilebilir olmasını sağlamak için 45 ülke ile birlikte çalışma sözü de verdi.
Glasgow’da, bazı ciddi farklılıklara rağmen dünya, varoluşsal iklim değişikliği tehdidini ele almak ve ortak geleceğimizi iyileştirmek için biraraya gelme kararı aldı. Şimdi, COP26’da verilen sözleri yerine getirmeliyiz. Birlikte, taahhütlerimizi nasıl eyleme dönüştürebileceğimizi görüşmek üzere tekrar Türkiye’ye gelmemin sebebi de bu.
Birleşik Krallık olarak, Türkiye’nin temiz enerji devrimini ve şu anda revize edilmekte olan Ulusal Uyum Stratejisi ve Eylem Planı’nda ortaya konan planlar da dahil değişen iklime karşı direnç geliştirme çabalarını desteklemek istiyoruz. Ve Türkiye’nin mümkün olduğu kadar kısa bir süre içerisinde yayınlanacak olan revize edilmiş 2030 emisyon indirim hedefini, ya da diğer bir adıyla Ulusal Katkı Beyanını (NDC) görmeyi büyük bir heyecanla bekliyoruz.
Zaten Türkiye ve Birleşik Krallık’ın iklim konusunda yürüttüğü ve üzerlerine yenilerini inşa edebileceğimiz ortak çalışmaların mükemmel örneklerine sahibiz. Geçtiğimiz yıl Birleşik Krallık, şimdiye kadar verdiği en büyük ihracat finansmanı garantisini açıkladı. Türkiye’deki iki milyon haneye enerji temin edecek olan Konya’daki yeni güneş enerjisi santraline, 217 milyon GBP (291 milyon Amerikan Doları) garanti sağlanacak. Bu Türkiye ziyaretim kapsamında, bu tesisi de ziyaret etmeyi umuyorum. Ayrıca, Türkiye’de yeşil projelere daha fazla para akışı sağlamak amacıyla politika yapıcıları ve finansörleri biraraya getiren İklim Finansmanı Hızlandırma Programı’nı başlattık. Ve, hükümetlerimiz, hükümetleri ve özel finans kurumlarını Türkiye’nin yeşil finans sektörünün büyümesine destek vermek için nasıl işbirliği yapılabileceğini konuşmak üzere aynı çatı altında toplayan Birleşik Krallık Türkiye Yeşil Finans Konferansı’na da Londra’da birlikte evsahipliği yaptı.
Bu örneklerde olduğu gibi devam eden ortak çalışmalarımız sayesinde, temiz bir geleceğe geçişi destekleyebilir, Glasgow İklim Sözleşmesi’ni uygulayabilir ve iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınabiliriz. Ama bunun için artık kaybedecek zaman kalmadı. BM’nin iklim bilimi organı olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporlarında yer verilen bilimsel çalışmalar, çok net bir şekilde şunu ortaya koyuyor: iklim değişikliği halihazırda milyonlarca insanın hayatlarını ve geçim kaynaklarını olumsuz etkiliyor ve bu etkiler, daha önce düşündüğümüzden çok daha sert ve hızlı bir şekilde görülüyor. Önümüzdeki sorunun her geçen gün artan bir aciliyeti var ve işte bu yüzden, hem insanları hem de gezegenimizi koruyabilmek için şimdi harekete geçmeliyiz.