II. Abdülhamid’in 4. kuşak torunu Berna Sultan Osmanoğlu’nun düğününe katılan eski Refah Partisi (YRP) Milletvekili Şevki Yılmaz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını hedef aldı. Yılmaz’a bir tepki de CHP 7. Dönem Genel Başkanı Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geldi.
“ATATÜRK’E DİL UZATANLARA DAHİ BİR ŞEY DİYEMİYOR”
Yılmaz’a tepki göstermeyen MHP lideri Bahçeli’ye sert sözlerle tepki gösteren Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Ağzından salyalar akarak, Kurtuluş Savaşı kahramanımız Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e çatallı dilini uzatan soysuza tek kelime edemeyen okul arkadaşım, 15 Temmuz darbe girişimi için asılsız bir iddianın peşine düşmüş ve hemen savunmaya geçmiştir. Oysaki bir zamanlar ne kadar cesur konuşurdu, suda ateşin nasıl yanmayacağını, balda tuzun bulunmayacağını ve kimden Cumhurbaşkanı olmayacağını söylerdi. Şimdi Atatürk’e dil uzatanlara dahi bir şey diyemiyor…
İyi dinleyin, Köhne Bizans’ın Yıldız burcunda ikamet eden baykuş özentilerine ve kalıntılarına söylüyorum; Türkiye’nin yönetim şekli ile ilgili tartışmalar 29 Ekim 1923’de ebediyen son bulmuştur!
Aklınızdakini kursağınızda bırakırız!”
Ağzından salyalar akarak, Kurtuluş Savaşı kahramanımız Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e çatallı dilini uzatan soysuza tek kelime edemeyen okul arkadaşım, 15 Temmuz darbe girişimi için asılsız bir iddianın peşine düşmüş ve hemen savunmaya geçmiştir. Oysaki bir zamanlar…
— Kemal Kılıçdaroğlu (@kilicdarogluk) February 21, 2024
115 YIL ÖNCEKİ KONUŞMAYA VURGU
CHP’nin eski liderinin sözlerinde “Köhne Bizans’ın Yıldız burcunda ikamet eden baykuş” ifadesini kullanması dikkat çekti. Sözkonusu ifadeler asıl olarak 1909 yılındaki gerici 31 Mart ayaklanması sırasını bastırmak için İstanbul’a ilerleyen Hareket Ordusu‘nun kumandanı Mahmut Şevket Paşa tarafından Sultan Abdulhamid için kullanılmıştı.
Mahmud Şevket Paşa’nın, askere hitaben sözlerinin tamamı şöyleydi:
“Kardaşlar,
Yüzbinlerce şühedanın kanı pahasına kazanılan meşrutiyetimizi mahvedip yerine yine istibdatı ikame etmek üzere İstanbul’da, o köhne Bizans’ın Yıldız burcunda ikamet eden baykuş, insan kanı emmekten, öksüz yetimlere gözyaşı döktürmekten mütelezziz olan haris, 600 senelik muhteşem, muzaffer bir milletin tarihini, ecdadın namusunu lekeleyen o insan kıyafetindeki canavar, İstanbul’da avcı taburlarını iğfal ettirmişti, para mukabilinde namuslarını satan o alçaklar da sair muti askerleri cebren ve tav’an isyanlara iştirak ettirmişler. Orada ne kadar hamiyetli kardaşlar, ne kadar genç mektepli zabitler varsa cümlesi birer suret-i feciyede şehit ediliyorlar.
İşte, bu şühedanın içinde Asar-ı Tevfik zırhlısı kapudanı Ali Kabuli Bey de var. İstanbul’un erbabı namusu pencerelerden bile bakmaya cesaret edemiyorlar. Makarr-ı hilafet kan ağlıyor. Payitaht bizden, ordudan, imdat bekliyor. Vatan gidiyor, millet mahvoluyor. Ne duruyoruz? Bizde cesaret, bizde hamiyyet yok mu?
İşte ben, tekmil servetimi ordunun masarıf-i iftihariyyesine hayatımı, hayatımı da vatana feda ediyorum. Hürriyetin istihsali için benimle beraber İstanbul’a gidecek içimizde kaç kahraman var? Bir subay: “Paşa, kumandan hepimiz gideceğiz. Cümlemiz sana hıre olacağız. Kanımımzın son damlasını vatanın, Meşrutiyet’in istihsali için dökmekten, bu uğurda güle güle can vermekten ictinap eden içimizde bir kişi yoktur. Hepimiz hazırız, emrinize muntazırız.”
Öyleyse, ordu marşı çalarak eyy!”