Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobani davası devam ediyor. HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş davanın bugünkü duruşmasında esasa ilişkin savunmasına başladı.
Demirtaş’ın Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile Edirne Cezaevinden Sincan Cezaevi Kampüsüne bağlandığı duruşmaya DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, DEM Parti milletvekilleri ve MYK üyeleri de katıldı.
SAVUNMASINA KÜRTÇE BAŞLADI
Gazete Duvar’ın aktardığına göre kimlik tespitlerinin ardından Demirtaş savunmasını Kürtçe olarak yapmaya başladı. Mahkeme Başkanı tercüman bulunmadığını, Kürtçe devam etmesi halinde çevirinin daha sonra bilirkişi tarafından yapılacağını söyledi. Demritaş savunmasına Kürtçe devam ediyor.
Demirtaş’ın savunmasından öne çıkanlar şöyle:
“Meydanlarda yargılandık, televizyonlarda yargılandık, Meclis kürsüsünde yargılandık, hakkımızda hüküm verildi. Her birimiz ayrı ayrı terörist olarak, barbar gibi gösterildik. Bugün bile cenaze törenlerinde hâlâ bizlere hakaret ediliyor, hâlâ terörist olarak gösteriliyoruz ama 7 yıldır ilk defa bana doğrudan savunma hakkı verildi.”
‘SAVUNMAMI MAHKEMENİZE DEĞİL HALKIMIZA SUNUYORUM’
Ben savunmamı mahkemenize yapmıyorum, halkımıza sunuyorum. Çünkü siz de bu davanın bir parçasısınız. Onurlu bir görevi üstlenmiş siyasetçiler olarak halkımıza verdiğimiz özeleştiri olarak konuştuk, konuşacağız.
‘ÖLÜMLERİ DURDURAMADIĞIMIZ İÇİN KAHROLUYORUZ’
Bakın bugün ülkenin evlatları çatışmalarda hayatını kaybediyor. Bu ölümleri durduramadığımız için biz kahroluyoruz. Fakat iktidar, devler el ele verip bizim gibi barış isteyenleri hapse atıp savaş politikalarından medet umuyor. Bu tam bir ikiyüzlülüktür. Acıları ortaklaştırmak yerine bugün timsah gözyaşı döken iki yüzlülerdir. Bu savaş artık bitmelidir, silahlar tümden devre dışı kalmalıdır. Bunun da yolu siyaseti öne çıkarmaktır. Tecride son verip diyalog yöntemlerine dönmektir.”
‘İHANET EDEN ŞEYH SAİD DEĞİL ANKARA YÖNETİMİDİR’
Sözleşmeye ihanet eden Şeyh Said değildir, Ankara yönetimidir. ‘Yalan söylüyorlar, inkılap tarihi kitaplarını okuyup profesör olmuşlar, o ezberleri de çocuklara okutuyorlar. Şeyh niye isyan ediyor? Bize söz verdiniz, başardığınızda ilk yaptığınız şey halifeliği kaldırmak. ‘Kürtçeyi yasaklıyorsunuz’ diyor. İhanet eden Şeyh Said değildir. Şeyh Said’in İngilizlerle iş birliği yaptığına ilişkin tek bir bilgi yoktur. Türk aydınları biraz okusunlar, aydınlansınlar. Evet bir isyan vardır ama Şeyh Said bir ihanetçi değildir. Beni seven varsa bilsinler ben Şeyh Said’in torunlarındanım. Kürdün sosyalisti de İslamcısı da Şeyh Said’in ne olduğunu bilir.
‘KENDİ SİYASİ İKBALİ İÇİN SAVAŞTAN MEDET UMAN HER SİYASETÇİ İKİYÜZLÜDÜR’
Müzakere ve diyalogdan kaçanlar bu ölümlerin sorumlusudur. Kendi siyasi ikbali için silahtan, savaştan medet uman her siyasetçi ikiyüzlüdür. Halkın evlatlarının kanı üzerine kendisine iktidar alanı yaratanlar ahlaktan nasibini almamış vicdansızlardır. Türk’üyle, Kürt’üyle bugün Türkiye toplumu barış için sesini yükseltmelidir. Sizi milliyetçilik galeyanıyla gaza getirenlerin bir eli yağda bir eli baldayken evlatlarınızı savaşa göndermekten geri durmuyorlar.
Sıcak koltuklarından operasyon kararı verirken -20 derecede operasyona gönderdikleri gençlerin sırtına Kürt sorununu yükleyenlere hesap sorulmalıdır. 20-22 yaşında genç çocukların toprağa verilmesinin acısını biz yaşarken bizi teröristlikle katillikle suçlayan bütün iktidar yanlısı olanlar bu kandan beslenenlerdir. Hayatlarında barış sözcüğünü ağzına almadan 5 dönem milletvekilliği yapan parlamenterler var. Türkiye’nin en zengin milletvekilleri onlar.”
‘BUNUN ADI SAVAŞTIR’
Bunun adı savaştır savaş. Bu savaş değilse iç hukuku hatırlatırım. Polis yetki, TSK yetki kanununda operasyonların nasıl yapılacağı bellidir. Operasyona girmeden önce velev ki bir silahlı mukavemet olursa ne yapılacağı bellidir yasada. Teslim ol çağrısı yapılır. Teslim ol çağrısına silahla karşılık verirse bölge güvenlik altına alınır, yasada bunlar yazıyor. Buna rağmen ısrar ederse öncelikli olarak sağ yakalamak için operasyon yapılır.
Sivil halkı tehlikeye atmayacak şekilde gerektiğinde etkisiz hale getirilir. İç hukuk böyle söyler. Ne yapılıyor? İHA ve SİHA ile infaz yapılırken, F-16 ile bombalarla öldürülürken teslim ol çağrısı mı yapılıyor? Yok. Doğrudan Cenevre Sözleşmesi’ne tabiidir. Soylu, sen bunu bilmiyor musun? Bunun adı da savaş hukukudur. Savaş hukukuna uyulması lazım. Herkesin uyması lazım. Biz savaşa kökünden karşıyız bu çatışmalar oluyorsa bunun adı savaştır ve herkes bu hukuka uymalıdır. En onurlu görevimiz savaşa son vermektir, çatışmaları bitirmektir. Türkiye’de birlikte huzur içinde yaşayabileceğimiz koşulları oluşturmaktır birinci görevimiz. Burada gördüğünüz siyasetçilerin hepsi barış için mücadele etmişlerdir.
‘12 ASKER BENİM KARDEŞİMDİR, İÇİMİZ YANIYOR’
Bizim içimiz yanıyor. Ben defalarca söyledim. Dün toprağa verilen 12 asker benim kardeşimdir. Bu ülkenin yoksul halkının evlatlarıdır. Keşke barışı sağlayabilsek, onlar yaşayabilselerdi.
‘ONURLU YOLU VAR’
Ağzını açan ‘katliamdan’, ‘son terörist kalıncaya kadardan’ bahsediyor. 50 yıldır sürüyor bu teraneler, 50 sene oldu bu teraneler, 50 sene. Bir şehit yakını dün ‘yeter’ diye bağırıyordu. Haklı, yeter artık. Kimi kandırıyor bunlar? Hem bu gençlerin yaşamının sorumlusu olacaklar hem de pişkince dönüp DEM Parti’yi suçlayacaklar. Sorumlu sizsiniz, operasyonlara gönderen sizsiniz. DEM Parti günlerdir ne öneriyor? ‘20 yaşındaki çocukları dağa, öldürmeye göndermeyin’ diyor. ‘Kolay, basit bir yolu var, maliyeti en düşük, en onurlu yolu var’ diyor. Meydanlarda yürüyüş yapıyor. Ama polis gazlıyor, copluyor, tutukluyor.”